Ana içeriğe atla

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca zorunlu aşı yetkisini kullanmalıdır!

 COVID-19 salgınında toplumsal bağışıklığı sağlamak ve ölümleri engellemek için Sağlık Bakanı Fahrettin Koca zorunlu aşı yetkisini kullanmalıdır!

COVID-19 salgınında Omicron varyantı tüm dünyada yaygınlaşırken ve ülkemizde COVID-19’a bağlı ölümler günlük 200-250 arasında seyrederken, ölümlerin önüne geçebilmek için aşı zorunluluğu getirilmesi yetkisini Fahrettin Koca ne zaman kullanmayı düşünmektedir?  

COVID-19 salgınının gidişatı açısından önemli bir dönüm noktasında bulunmaktayız. Virüsün önceki türlerine göre çok daha hızlı yayıldığı bildirilen Omicron varyantı tüm dünyada yaygınlaşırken, korona virüs enfeksiyonlarının hızlandığı yüksek riskli kış aylarına toplumun ancak sadece yarısı tam aşılanmış bir şekilde girmekteyiz.

Hastaneye yatışları ve can kayıplarını önlemek, toplumsal bağışıklığı sağlamak için gereken toplumun en az %80-85’ini aşılama hedefine sadece insanların aşıya başvurmasını bekleyerek ulaşmanın mümkün olmadığı ortaya çıkmıştır. Risk altındaki ve incinebilir grupları gözetecek şekilde aşıları ihtiyaç sahiplerinin ayağına götürmek ve etkili iletişim çalışmalarını içeren kampanyalar düzenlemek, bunu yanı sıra da aşıyı belirli meslek grupları için zorunlu hale getirmek, çalışma ortamları ve toplumsal hareketliliğin olduğu kapalı ve kalabalık ortamlara girişte aşı karnesini uygulamak gerekmektedir.

Açıklamalarda, Yerli ve milli aşı söylemi ile kafaları karıştırmadan, vatandaşların aşılarını ertelenmesine yol açmadan uluslararası otoritelerden onay almış ve etkinliği bilinen aşılardan söz edilmelidir. 

Toplumun kimi kesimlerinin bilimsel bilgi yerine hurafeleri ve komplo teorilerini referans aldığı ve salgınla mücadeleyi zorlaştıran bir aşı karşıtlığı tavrını benimsediğini ve böylece de COVID-19’a karşı toplumsal bağışıklık edinilmesini güçleştirdiği gözlemlenmektedir. Aşının zorunlu kılınması, toplum içinde yaşama iradesi gösteren ve birbirlerinin yaşam haklarına saygı gösterme yükümlülüğü bulunan insanların temel bir ahlaki ve siyasi sorumluluğudur. Ancak ahlaki ve siyasi yükümlülük oluşturmanın ötesinde, zorunlu aşının, hali hazırda anayasal ve yasal temelleri de vardır.

Anayasa’nın ilgili maddeleri;

-          Devletin temel amaç ve görevleri (md.5)

-          Temel hak ve hürriyetlerin niteliği (md.12)

-          Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı (md.17)

-          Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı (md.56)

 

Umumi Hıfzıssıhha Kanunu (UHK) ilgili maddeleri;

-          Madde 57; Zikredilen hastalıklardan biri zuhur ettiği veya zuhurundan şüphelenildiği taktirde hastalara veya hastalığa maruz bulunanlara serum ve aşı tatbiki.

-          Madde 64; Bu hastalıklara karşı bu yasada öngörülen önlemlerin tümünü veya bir kısmını uygulama yetkisi Sağlık Bakanlığına aittir.

-          Madde 72; Salgın durumlarında gerek görülen aşıların zorunlu kılınabileceği açıkça yazılıdır.

Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’nun ve Anayasa’nın ilgili maddeleri birlikte ve hepsi bir bütün olarak değerlendirildiğinde aşılamak devlet için yükümlülük, aşı olmak ise bireyler için kamusal ve toplumsal sorumluluktur. Kamu makamları, Anayasa maddelerini görev, yetki, sorumluluk ilkesi gereği uygulamak yükümlülüğündedirler. Yurttaşlar ise özgürlük ve haklarını hak, ödev, sorumluluk ilkesi gereği kullanmak zorundadırlar. Bu konuda başlıca yetki de Sağlık Bakanlığı olarak Fahrettin Koca’nındır.

Sonuç olarak;

Aşı tedarikinde sorun kalmamış olmasına rağmen topluma ulaşan değil, insanların aşılama hizmetine erişimini bekleyen bir anlayış nedeniyle şu anda toplumun sadece yarısı tam aşılanmış durumdadır ve günlük aşılama sayıları her geçen gün düşmektedir. Virüsün yayılımının sınırlanması için insanların bir araya geldiği kapalı ortamlarda alınması gereken önlemler de kâğıt üzerinde kalmaktadır.

Omicron gibi hızlı yayılan bir varyantın varlığında ve kış döneminde COVID-19’a bağlı hastaneye yatış ve ölümlerin engellenmesi için hedeflenen tamamlanmış aşı sayısına ulaşılması sağlanmalıdır. Bunun için de bir yandan toplumsal hayata somut ve tutarlı düzenlemeler getirilmeli, diğer yandan da belirli gruplara ve ortamlara yönelik aşılama kampanyaları yürütülmeli ve zorunlu aşı uygulanmasına geçilmelidir.

Bazı meslek grupları kalabalık ortamlarda çalışmaları ve/veya çok sayıda kişi ile temas etmeleri nedeniyle virüsü almak ve yaymak açısından daha yüksek risk grubundadır. Bunlar arasında, sağlık kurumlarında, okullarda, üniversitelerde, adliye gibi kalabalık kamu kurumlarında, şehir içi ve şehir dışı toplu taşımada, restoran, kafe, vb. yeme içme hizmeti sunan yerlerde ve ibadet yerlerinde çalışanlar yer almaktadır. Salgının geldiği bu kritik noktada, bu meslek gruplarında ve işyerlerinde çalışabilmek için tam olarak aşılanmış olma şartı getirilmelidir

Daha fazla can kaybına izin vermemek ve hayatın mümkün olduğu kadar olağan şekilde akmaya devam etmesini sağlamak için Sağlık Bakanı Fahrettin Koca Anayasa’nın ve Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’nun verdiği zorunlu aşı uygulanması yetkisini kullanmalıdır.

Ayrıca;

25 Kasım 2021 tarihinde TBMM Plan Bütçe Komisyonu Sağlık Bakanlığı Bütçe görüşmelerinde İstanbul milletvekilli Prof. Dr. İbrahim Ö. KABOĞLU, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’ya “yetkinizi ne zaman kullanacaksınız’’ sorusunu sormuş yanıt alamayınca da 2 Aralık 2021 tarihinde Sağlık Bakanı tarafından yanıtlaması için yazılı soru önergesi vermiştir. Bu önergede aşağıdaki sorular sorulmuştur;

-          Sağlık Bakanı salgınla mücadelede aşının önemini sürekli vurgularken, yeni virüs varyantları salgınla mücadeleyi gittikçe daha da zorlaştırırken, aşı zorunluluğunun yetki sahibi Sağlık Bakanlığı tarafından Türkiye’de halen öngörülmemiş olması tutarsızlığının gerisinde yatan sebep nedir?

-          Sağlık Bakanlığı, COVID 19 ile mücadelede tıbbi bir zorunluluk olduğu sabit olan ve Anayasa’nın ve UHK’nın devlete bir yükümlülük olarak yüklediği aşı zorunluluğu uygulamasına kamu görevlileri ve kamu görevlileri dışındaki kişiler bakımından ne zaman başlayacaktır?

-          Aşı zorunluluğu getirilmiş olsaydı, Türkiye’de aşı uygulanmasının başladığı tarihten itibaren kaç ölüm engellenebilirdi? Geleceğe dönük olarak, zorunlu aşı uygulamasına geçilmesiyle beraber günlük vefat sayılarının ne ölçüde azalacağıyla ilgili olarak Sağlık Bakanlığı’nın bir projeksiyonu var mıdır?

-          Sağlık Bakanı, aylardır çok yüksek günlük vaka ve vefat sayıları açıklayan Türkiye’de, ölümleri çok azaltacağı tıbben kesin olan aşının zorunlu kılınmaması sebebiyle yaşanılan ölümlerin cezai ve hukuki sorumluluğunu taşıdığını düşünmekte midir?

Bu sorular 11 Aralık Cumartesi günü TBMM’de görüşülecek Sağlık Bakanlığı bütçe görüşmelerinde milletin kürsüsünden Fahrettin Koca tarafından cevaplanmalıdır.

 

                               Dr. Ergün DEMİR                                    Dr. Güray KILIÇ

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

SGK TARİHİNİN EN BÜYÜK YOLSUZLUĞU KARŞISINDA KURUM VE KAMUOYU NEDEN SESSİZ?

  Sosyal güvenlik Kurumu’nun İzmir'in Menemen ilçesinde özel bir hastanede periferik anjiyoplasti (damarın genişletilmesi) işlemi için kullanılan tıbbi malzeme ve endikasyon dışı uygulamalardan dolayı 147 milyon TL zarara uğratıldığı bilgisi basın yayın kuruluşları aracılığıyla kamuoyuna yansımıştır.  SGK denetim raporuna göre ise aynı yöntemle tüm Türkiye’de Sosyal Güvenlik Kurumunun 500 -600 milyon dolar zarara uğratıldığı tahmin edilmektedir. Tıbbi cihaz üretimi yapan şirket, hastaneler ve hekimlerin yer aldığı üçlü bir ayak tarafından gerçekleştirilen bu yolsuzluk ve usulsüzlük Kurum tarihinin sağlık alanındaki en büyük yolsuzluğu olarak değerlendirilmektedir. 3 yıl önce başlatılan yolsuzluk soruşturmasında muhakkik/denetim raporunda diğer il ve ilçelerde de denetim yapılması konusunda Rehberlik Daire Başkanlığına dosyanın gönderilmesine rağmen sadece bir ilçede mali şube operasyon yapıldığı diğer il/ilçelerde yapılmadığı görülmektedir. Öyle anlaşılmaktadır ki bu konu soğutul

EMEKLİLERE MAAŞ ve İKRAMİYE ARTIŞI İÇİN SGK BÜTÇESİNDE YETERLİ KAYNAK VARMIŞ!

  Artık yeter! 15 Milyon 207 Bin 787 emekli ve hak sahibini oyalamaktan vazgeçin. Milyonlarca emekli ve hak sahibi asgari ücretin çok altında aylık ve gelir ile yaşamını sürdürmek zorunda; öte yandan düşük gelir nedeniyle emeklilerin neredeyse yarısı ya çalışmakta ya da iş aramakta. Aylardır emekli maaş ve ikramiyesine artış yapmamak için Sosyal Güvenlik Kurumu bütçesinin yetersizliği ve mali disiplininin korunmasını öne sürülmekte; Kasım-Aralık ayı olmadı, yeni yıl başında artış yapacağız diyerek milyonlarca emekli oyalanmaya çalışılmaktadır. Oysa SGK 2022 Yılı Sayıştay Denetim Raporuna göre emekli aylıklarını ve sağlık giderlerini karşılayan Sosyal Güvenlik Kurumu’nun gelirleri giderlerini karşılamakta hatta fazla vermektedir. SGK neyi gizlemeye çalışıyor?  Sosyal Güvenlik Kurumu’nun, 2022 Yılı Sayıştay Düzenlilik Denetim Raporu nda 2022 yılı bütçesi ve gelir – gider tablosu  sonuçlarına göre, 2022 yılı bütçe gideri toplamı 1.032.718.600.200,39 TL’dir. Net bütçe geliri ise

Sağlık giderlerinin ve emekli aylıklarının ödenmesi tehlikede mi?

  SGK’nın gelir- gider dengesi giderek bozuluyor yani “finansman açığı” baş aşağı gidiyor! AKP iktidarının Sosyal Güvenlik Kurumu getirdiği son nokta; Sağlık giderlerinin ve emekli aylıklarının ödenmesi tehlikede! Seçim günü yaklaştıkça sosyal güvenlik sistemi kapsamında hane halkına yapılan yardımlar ve sosyal sigorta konusunda AKP iktidarı da muhalefette müjdeleri ara arda sıralamaya devam ediyorlar. Ancak bu vaatler sıralanırken 20 yıllık AKP iktidarının Sosyal Güvenlik Kurumunu getirmiş olduğu son nokta ise pek dikkate alınmıyor. Oysa seçim sonrasında eğer sosyal güvenlik sistemi yeniden yapılandırılmaz ve Kurum’a yapılan bütçe transferleri artırılmaz ise sağlık giderlerinin ve emekli aylıklarının ödenmesi bile tehlikede görünmektedir. AKP iktidarının, başta Tayyip Erdoğan olmak üzere, bu tabloyu yaratan sorumluları gerçek dışı, hayal ürünü söylemleri bıraksınlar. İşte devletin resmi verilerindeki gerçeklik: 03.05.2023 tarihinde yayımlanan SGK Şubat 2023 aylık sigortalı